1. Edebiyatın tarih ve din ile ilişkisi
2. Türk edebiyatının tarihî dönemleri
3. Türkçenin tarihî gelişimi
Paylaşarak bize yardımcı olmanızı temenni ederiz :)))
doğru konum= derskonum
hazırlayan: Mustafa ŞAHİN
onedebiyat = on numara edebiyat
konu ile ilgili test için tıkla
|
- EDEBİYAT-TARİH İLİŞKİSİ
- DİN-EDEBİYAT İLİŞKİSİ
- TÜRK EDEBİYATININ ANA DÖNEMLERİ
- TÜRK YAZI DİLİNİN TARİHÎ GELİŞMESİ
10. SINIF TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI DERS
NOTLARI PDF
1. ÜNİTE: GİRİŞ
1. EDEBİYAT-TARİH--DİN İLİŞKİSİ
A-EDEBİYAT-TARİH İLİŞKİSİ
B-DİN-EDEBİYAT İLİŞKİSİ
2. TÜRK EDEBİYATI TARİHİNİN DEVİRLERE AYRILMASI
3. TÜRKÇENİN TARİHÎ GELİŞİMİ
kaynak:derskonum.com
/ Hazırlayan:
Mustafa ŞAHİN
1. EDEBİYATIN TARİH
VE DİN İLE İLİŞKİSİ
A-EDEBİYAT-TARİH
İLİŞKİSİ
Edebiyat
için bir çok tanım yapmak mümkün. En uygun tanımlar şüphesiz şunlardır : Malzemesi
dil olan güzel sanat etkinliğidir. Duygu, düşünce ve hayallerin dil aracılığı
ile estetik bir biçimde ifade edilmesi ile oluşan fonetik/işitsel sanattır.
Tarih
Nedir?
Yaşanmış olay ve olguları
üzerinden belirli bir zaman geçtikten sonra inceleyen, sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde
irdeleyen bilim dalıdır.
Uygarlık Tarihi Nedir ?
Edebiyat
tarihi, medeniyet tarihinin en önemli kısmıdır. Bir milletin uzun asırlar
esnasında geçirdiği fikrî ve hissî gelişmeyi belirten bütün kalem ürünlerini
inceleme ile onun manevi hayatını, gerçekte olduğu gibi tasvire çalışır.
Edebiyat,
toplumun bir kurumu olmasından dolayı, kendisini meydana getiren toplumun diğer
kurumlarıyla bağlı ve onlarla ahenklidir. Edebiyat
tarihi, bir ulusun yüzyıllarca meydana getirdiği edebî eserleri inceleyerek
geçirdiği dönemleri kronolojik bir sıra içinde inceleyen bilim dalıdır.Bir
başka deyişle edebiyat tarihi bir toplumun edebiyatının işlediği yolu ve
geçirdiği dönemleri anlatan, edebiyat hayatını bütün olarak değerlendiren bir
bilim dalıdır.
Edebiyat
tarihi, bir milletin coğrafi çevresini, din, hukuk, ahlâk, iktisat, güzel
sanatlar gibi kurumlarını ve siyasi hayatını genel yapısıyla gösteren medeniyet
tarihinin ya da genel ve yaygın anlamıyla “tarih”in çerçevesi içinde
incelenmelidir.
B-DİN-EDEBİYAT İLİŞKİSİ
Edebiyat,
bir dönemin, bir toplumun hissiyatını, inançlarını, irfanını,
bilgilerini,algılarını, kavrayışını ve estetik dünyasını yansıtan kayna
konumundadır.Dolayısı ile dini sistemin bütün etkilerini ele almaktadır.
Din,
dil ile varlığını ve ilkelerini ifade ederek bireye ve topluma ulaşır.
Edebiyatı araç olarak kullanır ve bu sayede estetik söylemlerle ilgi çekici
hale gelir. Edebiyat ise bireyin ortaya koyduğu bir sanat dalı olduğu için
bireyin ve toplumun düşüncesini, kültürünü, dilini, inançlarını yansıtır.
Kısaca dini unsurları içerir.
2. TÜRK EDEBİYATI TARİHİNİN DEVİRLERE
AYRILMASI
Türk edebiyatının başlangıç devresi nedir?
Türk
edebiyatının başlangıcı için belirli bir tarih öne sürmek mümkün değildir.
Yalnız edebiyatımızın çok eski zamanlara, tarihin bilinmeyen devirlerine kadar
uzandığı kabul edilmektedir. Bu devreye "sözlü edebiyat-destanlar
dönemi" denmektedir. Metinler yazıya geçirilmediği veya yazılmış olanları
kaybolduğu için, hayli zengin olduğu tahmin edilen bu dönem edebiyatı hakkında
çok az şey bilinmektedir.
Dünyanın
en eski ve devamlı kavimlerinden biri olan Türkler, tarih boyunca çeşitli
nedenlerle geniş coğrafyalara yayılmış, değişik dil ve kültürlerle
karşılaşmıştır. Gidilen ve yerleşilen her coğrafya, karşılaşılan her dil ve
kültür, Türk dilini ve edebiyatını da az çok etkilemiştir. Asya, Avrupa ve
Afrika'ya yayılarak üç yazı dilinde edebî eserler veren Türk edebiyatının ilk
dönemlerinde, Avrupa milletleri ve edebiyatları henüz oluşmamıştı. Eski Yunan
ve Latin edebiyatları da, Hunlar zamanında görülmeye başlanmıştır.
Türk Edebiyatının
Dönemlere Ayrılmasında Etkili Olan Ölçütler: ·
Dil anlayışı ·
Lehçe ve şive farklılıkları ·
Kültürel farklılaşma ·
Dinî hayat ·
Sanat anlayışı ·
Coğrafi değişim
|
İslamiyet öncesi Türk edebiyatı, başlangıcı
kestirilemeyen çok eski bir tarihten başlayarak 11. yüzyıla kadar sürer.
Kronolojik sıraya göre varlığı belgelerle kanıtlanan ilk ve en eski dönem,
İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatı
önemidir.İslamiyet’ten önceki Türk edebiyatını genel olarak iki ana
başlık altında inceleyebiliriz:
1. Sözlü Edebiyat
Sözlü edebiyat,
yazı öncesinde, insanın duygu ve düşüncelerini, beden dili ve müzikle ortaya
koyduğu dil ürünleridir. Sözlü edebiyatta, söyleyen ile dinleyen arasında yüksek
düzeyde coşkulu bir iletişim gerçekleşir. Bu da söyleyenin belli bir ritim ve
ahenkle konuşması, dinleyenin de bu ritmi ve ahengi yakalamasıyla sağlanır. Bu
nedenle de sözlü edebiyat dönemi ürünleri ölçülü ve uyaklı parçalardan, yani
şiirlerden oluşmuştur. Burada şiirin daha kolay ezberlenmesinin, insan zihninde
daha uzun süreli muhafaza edilmesinin de payı vardır.
Sözlü Edebiyat Özellikleri
- İlk
ürünler yuğ-şölen-sığır denilen törenlerde doğmuştur.
- Daha
çok aşk, doğa ve ölüm temasının işlendiği bu ürünler dini törenlerden
doğmuştur.
- Sözlü
ürünler milli çalgımız olan kopuz eşliğinde söylenen şiirlerdir.
- Milli
ölçümüz olan hece ölçüsüyle yazılmışlardır.
- Nazım
birimi dörtlük olup dizelerde genellikle yarık uyak kullanılmıştır.
- Öz
Türkçe kullanılmış, yabancı dillerden alınan sözcük sayısı sınırlıdır.
- Ürünlerin
tamamı anonimdir.
Sözlü Edebiyat Dönemindeki Ürünler
*Sav *Sagu *Koşuk *Destan
Sözlü Edebiyat Dönemine Örnekler
Alp
Er Tonga öldi mü
İsiz
ajun kaldı mu
Ödlek
öçin aldı mu
Emdi
yürek yırtılur
(SAGU)
Kanıg
kan bile yumas. (SAV)
Yüknüp manga imledi
Közüm yaşın yamladı
Bağrım başın emledi
Elkin bolup ol keçer
(Koşuk)
2. Yazılı Edebiyat
Türkler arasında yazının kullanılmaya başlamasıyla ortaya
çıkan döneme "yazılı edebiyat dönemi " denmiştir, Türk edebiyatının
bilinen ilk yazılı metinleri, Orhun Anıtları(Göktürk Kitabeleri) dir.
Günümüzden 1200 yıl önce oluşturulan bu yazıtlar1. Bilge Tonyukuk, 2.Kül Tiğin,3. Bilge Kağan Yazıtı olmak üzere üç
ana yazıttan oluşur.
Orhun Abidelerinin özellikleri:
- Bu
kitabeler Türk tarihindeki ilk
siyasetname örneğidir.
- Türk
edebiyatının ilk yazılı
ürünleridir.
- Günümüzün
birçok sözcüğü, ilk haliyle bu yapıtlardadır.
- İçinde
“Türk” kelimesinin
geçtiği ilk metindir.
- 38
harften oluşan Göktürk alfabesi
ile yazılmıştır.
- Günümüzde
Kuzey Doğu Moğolistan’da
bulunur.
- İsveçli
tutsak subay Strahlenberg,
1721 yılında keşfetmiştir.
- Kitabelerin
yazarı Yolluğ Tigin’dir. Türk”
adının geçtiği ilk yazılı belge ve Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleri
olan Göktürk abidelerindeki yazılar 1893 yılında Prof. Thomsen ve Radloff tarafından okunmuştur.
- Orhun Yazıtları’na bu abidelerin
sonsuzluğa kadar kalması temennisi ile “Bengü Taşlar”
denmiştir.
Uygur hanlıklarından kalma eserlerdir. Daha çok Buda ve
Mani dininin esaslarını anlatan metinlerdir. Bunlar Turfan yöresinde yapılan
kazılarda ortaya çıkarılmıştır.
Uygurların kâğıda kitap basma tekniğini bildikleri
anlaşılmaktadır. Dönemden kalma birçok hikâyenin yanında “kökünç” denilen bir
tür ilkel tiyatro eseri de vardır.
Kalyanamkara
Papamkara, Altun Yaruk, Sekiz
Yükmek veIrk Bitig
adlı eserler, Budizm’i anlatan dinî metinlerdir. Irk Bitig adlı
eser ise bir fal kitabıdır. Uygurlar bu eserleri 14 harfli Uygur alfabesiyle
yazmışlardır.
B-İSLAMİYET ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI
Türkler VIII. yüzyıldan itibaren Müslümanlığın etkisinde
kalmış ancak İslamiyet’in Türkler arasında
yayılması X. yüzyılda gerçekleşmiştir. 11. yüzyıldan
başlayarak 19. yüzyılın ortalarına kadar devam
eden bu dönem, Türk tarih ve edebiyatının önemli bir
devresidir. Bu dönemde çok eser verilmiş, zengin bir edebiyat yaratılmıştır.
İslam uygarlığı etkisinde verilen ilk eserler Kutadgu Bilig, Divân-ı
Lugati’t-Türk, Atabetü’l-Hakâyık ve Divân-ı Hikmet’tir. Bu
dönem “Geçiş Dönemi” olarak da bilinmektedir. kaynak:derskonum.com / Hazırlayan: Mustafa ŞAHİN
Geçiş Dönemi Eserlerinin Özellikleri
·
Geçiş dönemi eserlerinde, İslamiyet öncesi
Türk edebiyatı gelenekleri ile yeni benimsenen İslam kültürünün edebiyat gelenekleri
birlikte kullanılır.
·
Türk sanatçıları, yeni kültürün edebiyat
geleneklerini, Fars (İran) edebiyatından alırlar. Fars edebiyatındaki ölçüyü,
biçimleri ve türleri kullanırlar.
·
İslamiyetle ilgili birtakım dini ve felsefî
kavramların yanında, İslamî edebiyatın ortak mecaz, mazmun ve sembolleri de
Türk edebiyatına girer.
·
Arapça, Farsça sözcüklerin de yer aldığı bir
dil ortaya çıkar. Böylece başlangıçta Fars edebiyatını kendisine örnek alan
Türk edebiyatı, zaman içinde İslamî edebiyatın önemli bir parçası haline
gelir.
Geçiş Dönemi
Eserlerine Örnekler
KUTADGU BILIG'DEN könilig özele keser men işig adırmaz men begsig ya kulsıg kişig
Günümüz Türkçesi :Doğruluk üzere keserim işi / Ayırmam, bey
ya da kul olsa kişi.
ATABETÜ'L HAKAYIK'TAN Edip Ahmet adım edep, pend sözüm Sözüm munda kalur barur bu özüm Kelür küz, keçer
yaz, barur bu ömür Teketür ömürni bu yazım küzüm Günümüz Türkçesi :Adım, Edip Ahmet, sözüm edep ve öğüttür.
Canım (geçer) gider, sözüm burada kalır. Bahar geçer, güz gelir; bu ömür
gider. Yaz, güz! derken ömür tükenir. Divân-ı Hikmetten Başım tofrak, cismim tofrak, özüm tofrak Köydüm yandım, bol'almadım hergiz afak Hak vaslıga
yiter min tip rûhum müştak Şemnem bolup yir astıga kirdim muna
Günümüz Türkçesi :Başım toprak, cismim toprak, özüm toprak
Yandım yakıldım da yine tertemiz olamadım Tanrı'ya kavuşacağım diyen ruhum
özlem içinde Şebnem olup yer altına girdim işte
|
Divân-ı Lugati’t-Türk’ten ewet bir edattır,
“evet” demektir. Üç farklı şekli vardır. Ewet, Yağma, Toxsı, Kıpçak ve
Oğuzlara aittir. Emet, evet, yemet diğer Türklere aittir.
Öğüt öğüt. Şöyle
derler: algı.l öğüt mindi.n
ogu.l erdem ti.le bo.yda ulug bilge
bolup bilgi-n üle
Diyor ki: Ey oğlum, benden öğüt al ve terbiyeye talip ol ki |
• Halk Edebiyatı, sözlü edebiyatın uzantısıdır.
• Halkın yarattığı sözlü eserlerden oluşur.
• Dil, biçim, konular, duyarlıklar bakımından halk kültürüne
sıkı sıkıya bağlıdır.
Halkın oluşturduğu ve halk
içinde oluşan şiirlerdir.
• Halkın yaşama biçimini, acılarını, sevinçlerini,
hayata bakış tarzını yansıtır.
• Dili konuşma
dilidir. Yabancı etkilerden uzaktır.
• İçten bir
anlatımı vardır.
• Nazım birimi genellikle dörtlüktür.
• Ritim millî ölçümüz olan hece ölçüsü kullanılır
• Çoğunlukla yarım
uyak kullanılır.
• Bu şiirler genelde saz eşliğinde söylenir.
• Bu şiir geleneğinde kullanılan belli başlı
nazım şekilleri ve türleri şunlardır: Mani,
türkü, ninni, tekerleme, destan, ağıt, koşma, semai, varsağı, ilahi, nefes,
nutuk, deme vb.
• Şair son dörtlükte takma adını (mahlas) söyler.
• Bu şiirlerin toplandığı defterlere "cönk" denir.
• Gelenek, usta-çırak ilişkisiyle
bugüne kadar gelmiştir.
• Halk şiiri geleneğinin en güçlü
temsilcileri Karacaoğlan, Âşık
Seyrani, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Erzurumlu
Emrah, Gevheri'dir.
• Bu geleneğin son dönem temsilcileri
arasında Aşık Veysel, Murat Çobanoğlu, Aşık
Reyhani, Aşık Şeref Taşlıova ve Aşık Mahzuni Şerif'in önemli bir yeri
vardır.
Ben yanarım
ben yanarım
Günahlarıma yanarım
Ben mevlama kul olamadım
Onun için ağlarım
(İlahi -Yunus
EMRE)
Uzun ince bir
yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldayım
Gidiyorum gündüz gece
(Koşma- Aşık
Veysel)
2.Divan Edebiyatı
·
14.
yüzyıldan başlayarak medrese eğitimi görmüş şehirli aydınlara seslenen bir
edebiyattır.
·
Bu
edebiyat geçiş dönemi 11. ve 13. yüzyıllardan sonra, ortak İslamî edebiyatın
bir parçası haline gelir.
·
14.
yüzyıldan başlayarak Tanzimat dönemine kadar varlığını yüzyıllarca sürdüren bu
edebiyat, kendine özgü bir gelenek yaratmıştır. Şairler
şiirlerini “divan” adını verdikleri bir kitapta topladıkları için bu
edebiyata “divan edebiyatı” denilmiştir.
·
Bu
dönem edebiyatı nazım ağırlıklı olarak gelişmiştir.
·
Şiirde
biçim, biçimsel kusursuzluk büyük önem taşımıştır. (
·
nazım
birimi (nazım birimi olarak genellikle beyit kullanılmıştır.), ölçü (şiirin
ölçüsü aruzdur), uyak (genellikle tam ve zengin uyaklar kullanılmıştır.), nazım
şekli (gazel, kaside, mesnevi) başlıca nazım şekilleridir.)
·
Bu
edebiyatın dili Osmanlıcadır.
·
Divan
edebiyatında sanatkârane bir anlatım kullanılır.
·
Divan
edebiyatında şiirlere özel bir ad, bir başlık konmaz.
·
Divan
şiirinde mazmunlar geniş yer tutar.
·
Divan
edebiyatı konu,tema ve türler yönünden belli kalıplar içinde kalmıştır.
·
Çoğunlukla aşk,
kadına övgü, din, ahlak, tasavvuf konuları işlenmiştir.
·
Divan
edebiyatı geniş halk kesimlerinden kopuk ve soyut bir edebiyattır.
Divan
Edebiyatı Eserlerine Örnekler
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
(Kaside)
Yok bu şehr içre senin vasfettiğin dilber Nedîm
Bir perî-sûret görünmüş bir hayâl olmuş sana
(Gazel)
19. yüzyıl
tarihimizde bir dizi değişimin ve dönüşümün yaşandığı dönem olmuştur. Osmanlı
Devleti ygarlaşmanın ve değişimin ilk
kesin adımını 1839 yılında "Tanzimat" dediğimiz
"düzenlemeler" anlamını taşıyan "Tazminat Fermanı" ile
atmıştır. Bu tarihten sonra Batı'ya, özellikle de Fransa'ya giden Türk
aydınları Batı dillerini öğrenmiş, bunların eserlerini aslından okuma imkânı
bulmuşlardır. Bu edebiyatları örnek alarak eser vermeye başlamışlar, böylece
ülkemizde Batı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı dönemi başlamıştır.19. yüzyılın
ortalarından itibaren siyasî bir hareket olan Tanzimat'ın ilanıyla başlayan ve
günümüze kadar etkisi devam eden dönemdir. Bu dönemde edebiyatımız gazete
çevresinde gelişen roman, hikâye, makale, deneme, eleştiri gibi birçok yeni
türle tanıştı.
Batı uygarlığının etkisinde gelişen
Türk edebiyatını beş ana döneme ayrılır
· Tanzimat Edebiyatı (I. Dönem (1860 - 1876) II. Dönem (1876 - 1895) )
· Servetifünun Edebiyatı (Edebiyatıcedide)
· Fecriati Edebiyatı
· Millî Edebiyat
· Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı
TANZİMAT
EDEBİYATI ÖZELLİKLERİ
I. Dönem Tanzimat Edebiyatı
(1860-1877) Özellikleri:
1."Toplum için sanat" anlayışı
benimsenmiştir.Sanat, toplumun Batılılaşması için bir araç olarak
kullanılmıştır.
2. Eserlerin halkın anlayabileceği sade bir
dille yazılması amaçlanmıştır.
3. Divan edebiyatının süslü-sanatlı düz
yazısı yerine, belli bir düşünceyi iletmeyi amaçlayan yeni bir düzyazı
geliştirilmiştir; ilk kez noktalama işareti kullanılmıştır.
4. Şiirde yeni konular (yurt, ulus, özgürlük,
insan hakları...)işlenmiştir. Biçim bakımından Divan edebiyatına bağlılık
sürmüş; gazel, kaside, murabba, terkib-i bend gibi
nazım biçimleri kullanılmıştır.
5. Tanzimat sanatçıları, Fransız edebiyatını
örnek almışlar; klasisizmin ve romantizmin etkisinde
kalmışlardır. * Klasizim (Şinasi, Ahmet Vefik Paşa), romantizm (Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi)
6. İlk örnekleri bu dönemde görülen roman, teknik yönden zayıf
ve kusurludur. Romanlarda Batılılaşmanın yanlış anlaşılması, aile sarsıntıları,
köle ticareti gibi konular işlenmiştir.
7. Tanzimat tiyatrosu, sahne dili ve tekniği
açısından başarılıdır. Tiyatro, halkı eğitmek için
bir okul gibi düşünülmüştür.
8. Tanzimat edebiyatı, batı etkisindeki Türk
Edebiyatı'nın ilk durağı olmasından ötürü, Batı edebiyatı türlerinin ilk
örnekleri bu dönemde verilmiştir. Bu dönem edebiyatı bir ilkler edebiyatıdır.
II. Dönem Tanzimat Edebiyatı
(1877-1895) Özellikleri:
1. Bu dönemde toplum sorunlarından uzaklaşılmış, 'sanat için sanat' ilkesi
benimsenmiştir.
2 . Dilde sadeleşme çabası bırakılmıştır. Dil
oldukça ağırlaştırılmıştır.
3. Batı edebiyatı türlerinde ürünler
verilmiş, sanatçılar daha da ustalaşmıştır.
4. Şiirin konusu genişletilmiş, bireysel
konulara dönülmüştür. Ayrıca biçimsel yenilikler getirilmiştir. Recaizâde Mahmut Ekrem,
özellikle Abdülhak Hamit'in
eserlerinde bu açıkça görülmektedir.
5. Romanda realizmin etkisi görülmüş,
ilk realist roman bu dönemde yazılmıştır. Realizm ve natüralizm baskın akımlar
olarak göze çarpar.
6. Tiyatro önemini yitirmiş, sahne dil ve
tekniği açısından başarısız eserler yazılmış. Tiyatro eserleri oynanmak için
değil okunmak için yazılmıştır.
SERVETİFÜNUN EDEBİYATININ
ÖZELLİKLERİ
1. Tanzimat'ın I.
kuşak şair ve yazarlarının, edebiyatı, toplumu eğitme ve bilinçlendirme aracı
olarak görmelerine karşılık, Edebiyat-ı Cedideciler, sanat yapmayı ve güzelliği
yansıtmayı amaçlamışlardır.
2. Tanzimat'ın ilk
dönemindeki eserlerde toplumsal konulara ağırlık verilmesine karşılık
Edebiyat-ı Cedide topluluğunda ağırlıklı olarak bireysel temalar işlenmiştir.
3. Edebiyat-ı
Cedide yazar ve şairleri, hem dönemin toplumsal/siyasal koşulları, hem de
mizaçları gereği, içe kapanık, karamsar, gerçeklerden kaçıp hayale sığınmaya
eğilimli şahsiyetlerdir. Bu nedenle olsa gerek, eserlerinde hayal-gerçek
çatışmasına ve karamsar duygulara sıkça rastlanır.
4. Roman ve
hikâyede, Tanzimat döneminde görülen, anlatıcının araya girip okurla sohbet
etmesi, bilgiler aktarması, gerçeği zorlayan tesadüfler ve kişilerin idealize
edilmesi gibi kusurlar, Edebiyat-ı Cedide romanında oldukça azalmış, olay
örgüsü, karakterlerin canlandırılması ve çevre tasvirleri bakımından, daha
sağlam, daha gerçekçi ve Batı tarzına uygun eserler kaleme alınmıştır.
6. Tanzimat
döneminde, özellikle şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa'nın başlattığı, dilde
sadeleşme hareketi, Edebiyat-ı Cedide ile kesintiye uğramış, Servet-i Fünûn
yazarları, eserlerinde Tanzimat kuşağına göre daha soyut ve ağır bir dil
kullanmışlardır.
7. Eserlerinde,
"sâat-ı semenfâm (yasemin kokulu saatler), havf-i siyâh (siyah korku),
ûd-ı mükevkeb (yıldızlı ud), nây-ı zümürrüd (zümrüt ney), leyâl-i girîzân
(kaçıcı geceler)" gibi alışılmamış yeni tamlama ve imgelere yer
vermişlerdir.
8. Eserlerinde
"ki ve evet" gibi edatlarla, "oh, of, ey, âh" gibi aşırı
duygusallık ifade eden ünlemleri sıkça kullanmışlardır.
9. Şiirde aruzu ustalıkla
kullanmışlardır.
10. Kafiyenin göz için değil,
kulak için olduğu anlayışını benimsemişler; bu anlayışa uygun olarak
yazılışları farklı, sesleri aynı olan harflerle kafiye yapmışlardır.
11. Kimi kez bir
paragraf, hatta bir sayfa süren, uzun cümleler kurmuşlardır. Özellikle Halit
Ziya'nın romanlarında bu uzun cümleler dikkati çeker.
12. Divan şiirinde cümlenin ve
anlamın bir dize veya beyit içinde tamamlanmasına karşılık, Edebiyat-ı Cedide
şiirinde, cümlenin ve anlamın bir dizenin ortasında başladığı veya bittiği
görülür; hatta 7-8 dizeye kadar yayılan cümlelere rastlanır. Buna anjambman denir.
Böylece şiir, bu dönemde giderek düzyazıya yaklaşmıştır.
13. Sone ve terzarima gibi batı edebiyatına özgü
nazım biçimleri kullanılmıştır.
14. Divan edebiyatındaki müstezat nazım biçimini, farklı vezinler
kullanarak şiire uygulamışlar; serbest tarzda müstezatlar kaleme almışlardır.
9-10-11-12.Sınıf Türk Dili ve Edebiyatı için ders notları www.derskonum.com'da
·
Fecr-i
Ati edebiyatı, II. Meşrutiyet'in ilanından sonra Servet-i Fünûn dergisinde
yayımlanan bir bildiriyle başlar.
·
Edebiyatımızda
ilk edebi bildiriyi (manifesto/ beyanname) yayımlayan ilk edebî topluluktur.
·
-Servet-i
Fünûn edebiyatına tepki olarak doğmuştur.
·
"Sanat
şahsi ve muhteremdir." (Sanat kişisel ve saygıya değerdir) görüşüne
bağlıdırlar.
·
"Edebiyat
ciddi ve önemli bir iştir, bunun halka anlatılması lazımdır." görüşüne
sahiptirler.
·
Batıdaki
benzerleri gibi dil, edebiyat ve sanatın gelişmesine,
ilerlemesine hizmet etmek; gençleri bir araya getirmek; seviyeli fikir
münakaşalarıyla halkı aydınlatmak; değerli ve önemli yabancı eserleri
Türkçeye kazandırmak; Batıdaki benzer topuluklarla temas kurmak,
böylece Türk edebiyatını Batı edebiyatına yaklaştırmak, Batı
edebiyatını Türk edebiyatına tanıtmak amacındadırlar.
·
Servet-i
Fünûn'a bir tepki olarak ortaya çıkmasına rağmen, şiir sahasında bu edebiyatın
özelliklerini sürdürürler.
·
Şiirlerinde
işledikleri başlıca temalar tabiat ve aşktır.
·
Tabiat
tasvirleri gerçekten uzak ve subjektiftir.
·
Dil
bakımından Servet-i Fünûn'un devamıdır. Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalarla
dolu, günlük dilden uzak ve kapalı bir şiir dili oluşturmuşlardır.
·
Aruz
veznini kullanarak serbest müstezat türünü daha da geliştirmişlerdir.
·
Fecr-i
Aticiler tiyatro ile yakından ilgilenmişlerdir.
·
Şiirde
özellikle Sembolizmin etkisi söz konusudur.
·
Belli
bir sanat anlayışında, belli değer ölçüleri etrafında birleşmeyi değil, ferdi
hürriyeti ve bunun sonucu olarak da çeşitliliği savundukları için kısa sürede
dağılmışlardır.
·
Dağılmalarında
özellikle Ömer Seyfettin ve Ziya Gökalp'in
çıkardıkları Genç Kalemler dergisi etkilidir. Yani Milli
Edebiyat hareketinin başlaması Fecr-i Ati'yi bitirir.
·
Fecr-i
Ati, Edebiyat-ı Cedide ile Milli Edebiyat arasında bir köprü görevi
görür.
·
-Fecr-i
Ati'nin en önemli temsilcisi Ahmet Haşim'dir.
Milli Edebiyat Döneminin Genel Özellikleri
·
Milli Edebiyat sanatçıları Batıyı körü körüne taklit
etmeye karşı çıkmıştır; ancak edebiyatta Batılı türler olan makale, fıkra,
roman, hikaye… gibi türleri kullanmayı yanlış görmemişlerdir.
·
Milli Edebiyatın getirdiği en önemli yenilik Yeni
Lisan hareketini başlatarak dilde o döneme kadar değişik zamanlarda hedeflenen;
ancak başarılamayan sadeleşme hareketini başarmak olmuştur. Bu dönem
sanatçıları, konuşma diliyle edebiyat yapmışlardır.
·
·
Yoksulluk, aile hayatı, ahlaki çöküntü… gibi toplumsal
konular işlenmiş, sanatçılar o dönemde yaşanan sosyal sorunları eserlerine
taşımıştır.
·
Daha önceki dönemlerde yüzeysel işlenen Anadolu ve
Anadolu halkı bu dönem sanatçılarının birçok eserinde işlenmiştir.
·
Eserlerinde işledikleri temayı, gerçekçi bir biçimde
ele almak isteyen sanatçılar, gözleme önem vermiş ve eserlerinde gözlemle
topladıkları bilgileri kullanmışlardır.
·
Eserlerde her kesimden insanın sorunları dile
getirilmiş, Servetifünun Edebiyatında yapılan “sadece aydın insanların
dertlerini anlatma” geleneğinden kaçınılmıştır.
·
Bu dönem edebiyatı toplumsal özellik göstermiş,
sanatçılar hem dönemine ayna tutmuş hem de yaşanılan toplumsal sorunlara çözüm
yolları gösterilmiştir.
·
Batı taklitçiliğinden kaçınarak, milli konulara
yönelme, yeni ve milli bir edebiyat ortaya koyma amacı güdülmüştür.
·
Türk kültürü ve tarihi el değmemiş bir hazine olarak
kabul edilmiştir.
·
Dil birliğini, ulus-devlet anlayışının temeli olarak
gören Milli Edebiyatçılar Türkçeyi bilim ve sanat dili haline getirme, dil
bilinci yoluyla milli bilinç oluşturma, halk kültürüne yönelme ve halkı eğitme
gibi amaçlarına ulaşmak için dilde sadeleşmeye gitmişlerdir.
·
Sade bir dili savunmuşlar, dilde karşılığı bulunan ve
dilimize fazla oturmayan Arapça ve Farsça sözcükler kullanılmamıştır.
·
“Toplum için sanat” anlayışı çerçevesinde eserler
ortaya konmuştur.
·
Halkın yaşamı ve sorunlarının yanı sıra bireysel konular
da işlenmiştir.
·
Mizahi üslup önemsenmiş, mizah ve hiciv türünde
eserler de verilmiştir.
Cumhuriyet Dönemi
Türk Edebiyatının genel özellikleri
·
·
Edebiyatımız bu dönemde toplumcu bir karakter
kazanmış, gerçekçi bir anlayış hedeflenmiştir.
·
Aruz ölçüsünün yerini hece ölçüsü almış, şiirlerde de
günlük konuşma dili kullanılmıştır. Şiirin biçimce daha da serbestleşmesi
sağlanmıştır.
·
Şiir, roman, hikâye, tiyatro ve öğretici metin
türlerinde önemli gelişmeler olmuştur.
·
Cumhuriyetin kuruluşuyla 1940 (İkinci Dünya Savaşı)
yılları arasında eser veren şair ve yazarlar genellikle daha önceki Milli
Edebiyat akımının etkisinde tam anlamıyla ‘yerli’ ve ‘halka doğru’; veya
Batı’nın, özellikle Fransız edebiyatının etkisinde kişisel yollarında
yürümüşlerdir.
·
Cumhuriyet edebiyatının temelinde İstiklal Savaşı ve
Atatürk devrimleri vardır. Şiirler, romanlar, hikâyeler bu iki konu ile
doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantılıdır. Milli duygu ve heyecan
geliştirmeye yönelik bu çabalar Milli edebiyatın bir devamı niteliğindedir.
·
Milli edebiyatla başlayan halka inme, Anadolu’yu
tanıma çabası bu dönemin edebiyatında ana ilkelerden olmuş, Türk halkının her
kesimi edebiyata girmiştir. Artık edebiyat İstanbul’un sınırlarını tamamen
aşmıştır.
·
Yeni kurulan devlet ile yapılan bazı devrimleri halka
tanıtmak ve benimsetmek görevi Cumhuriyet dönemi sanatçılarına düşmüştü.
Sanatçı, siyaset ile halk arasında bir köprü olmuş, devrimleri yorumlamış,
açıklamış ve savunmuştur.
·
Yeni dil ve eski dil tartışmaları Cumhuriyet ile
noktalanmış, siyasi güç, olayı tekeline almış ve Türk Dil Kurumu’nu kurarak
dilde geri dönülmez bir yenileşmeye yoluna gidilmiştir. Ancak bazen çok aşırıya
gidilerek halkın anlayamadığı kelimeler dile konularak Türkçe yabancı bir dil
haline gelmiştir.
·
Cumhuriyet’ten önce sadece sempati duyulan Türk Halk
sanatları ve folkloru ön plana alınmış, öncekilerin küçümsediği Karacaoğlan’ın,
Yunus’un tarzı örnek alınmıştır. Artık harf benzerliği de kurulan Batı
edebiyatı daha yakından takip edilmiştir. Türk edebiyatı, batı edebiyatının
yeniliklerini, akımlarını uygulamaya başlamıştır.
Tanzimat Dönemi Örnekleri
Ne efsunkâr imişsin ah ey didâr-ı hürriyet.
Esîr-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten.
(Namık Kemal)
Eyvâh! .. Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.
(Abdülhak Hamit Tarhan)
Servetifünun Dönemi Örnekleri
Örtün, evet, ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir;
Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi!
Tevfik Fikret
Fecriati Dönemi Örnekleri
Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak
(Ahmet Haşim)
Milli Edebiyat Dönemi Örnekleri
"ben bir türküm, dinim, cinsim uludur.
sinem, özüm ateş ile doludur.
insan olan vatanının kuludur.
türk evladı evde durmaz, giderim."
(Mehmet Emin Yurdakul )
Cumhuriyet Dönemi Örnekleri
Ne atom bombası.
Ne Londra Konferansı.
Bir elinde cımbız,
Bir elinde ayna,
Umurunda mı dünya!
(Orhan Veli Kanık)
Tahta heykeller arasında
denizin yavrusu kocaman
Kan görüyorum taş görüyorum
bütün heykeller arasında
karabasan ılık acemi
- uykusuzluğun sütlü inciri -
kovanlara sızmıyor
Annem çok küçükken öldü
beni öp sonra doğur beni
(Cemal Süreya)
kaynak:derskonum.com / Hazırlayan: Mustafa ŞAHİN
3-TÜRKÇENİN TARİHİ GELİŞİMİ
1. Altay Çağı:
Türkçe bu çağda henüz ayrı bir dil
özelliği kazanmamıştır. Moğolca ve diğer akraba diller ile birlikte Ana
Altayca içinde yer almaktadır.
2. En Eski Türkçe
Çağı:
Türkçenin bu çağda Ana-Altaycadan ayrıldığı
düşünülmektedir. Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Kore ve Japon dillerinin bu devrede
ortaya çıktığı kabul edilir.
3. İlk Türkçe Çağı:
Bu devrede Türkçe artık gelişmiş bir dil
olarak kendini göstermiş, diğer akraba dillerden tamamen ayrı bir dil olmuştur.
Hun Türkçesi bu çağda oluşmuştur.
4. Eski Türkçe
Devresi (Başlangıçtan 11. yy. kadar olan dönem)
– Göktürkçe: Türk dilinin ses yapısıyla en iyi örtüşen alfabe Göktürk
alfabesidir. Bu alfabe 38 harften meydana gelir. Bu harflerin 4 tanesi ünlü, 34
tanesi ünsüz işaretlerden oluşur. Türklerin yazılı ilk ürünleri bu alfabeyle
oluşturulan
GöktürkYazıtlarıdır.
– Uygurca: Göktürk devletinin 744
tarihinde yıkılmasıyla onun yerine geçen Uygur egemenliği dönemi, kültürel etkinlikler
ve gelişmeler yönünden Türk tarihinin en parlak ve dikkate değer dönemini oluşturur.
Çin, Hint ve İran kültürlerinin etkisiyle Uygurlar, Göktürk alfabesini
bırakarak Uygur alfabesini düzenlemişlerdir.
Uygur alfabesi "Sogd" kökenli
olup bazı değişikliklerle Türkçeye uygulanmıştır. Bu alfabenin ne zaman
kullanılmaya başlandığı kesin olarak bilinmemekle beraber, bu yazıyı kullanarak
yaratılan ilk eserlerin 9. yüzyıl sonlarına ait oldukları saptanmıştır. Bu
alfabe 14 harften oluşmuştur. Türkçenin seslerini tam olarak yansıtamamaktadır.
Bu alfabeyle yazılan en önemli eserler "Kalyanamkara Papamkara ","Altun
Yaruk", "Irk Bitig" ve "Sekiz Yükmek"tir.
Mani- Buda dinini kabul eden Uygurların yazılı ürünleri dinsel içeriklidir.
5. Orta Türkçe Devresi:
Bu dönemde Türk dili ve Türk kültüründe
büyük değişimler yaşanmıştır. Türkler 10. yüzyılda İslamiyeti resmen kabul
etmiş, yazı dili olarak Arap alfabesinin kullanımına geçilmiştir. İslam dinini kabul
eden ilk Türk devleti Karahanlılardır. 11. yüzyıl da yeni yazı dillerinin
meydana geldiği bir dönemdir. Türkler arasında bir yandan Eski Türkçe
devresindeki yazı dilinin ve bunun son aşaması olan Uygur Türkçesi
kullanılırken, diğer yandan Hakaniye Türkçesi olarak da adlandırılan
Karahanlı Türkçesi ve Doğu Türkçesi ile yazı dili oluşturulmuştur. Doğu
Türkçesi (Kırgızca, Kazakça, Özbekçe), Batı Türkçesi (Eski Anadolu, Osmanlı,
Türkiye Türkçesi) ve Kuzey Türkçeleri (Kıpçakça) olarak 13. yüzyıldan itibaren
ortaya çıkmaya başlayan yeni yazı dili devresi ile Eski Türkçe devresi
arasındaki bu döneme, Orta Türkçe ya da geçiş dönemi denmektedir.
İslamiyetten sonraki Türk edebiyatının ilk eseri Yusuf Has Hacip'in yazdığı "Kutadgu
Bilig"dir.
Divan-ı Hikmet (12. yüzyıl) Ahmet
Yesevi'nin söylediği "hikmet" adı verilen
şiirleri bir araya getiren, Türk tasavvuf edebiyatının
bilinen en eski örneklerini içeren kitabıdır.
12. yüzyılın başında yaratılan Atabet-ül Hakayık,
Edip Ahmet tarafından yazılmıştır. Öğretici yönü
ağır basan dini-ahlaki bir eserdir.
6. Yeni Türkçe
Devresi
Bu devre 13. yüzyıldan, 20. yüzyıla
kadar olan zaman dilimini kapsar. 13. yüzyılın sonlarına doğru Doğu ve Batı
Türkleri arasında yeni ve birbirinden farklı iki yazı dili oluşmuştur:
a. Kuzey-Doğu
Türkçesi: Eski Türkçenin ve Karahanlı Türkçesinin bir devamı olarak kendini
göstermiştir. Kısaca Orta Asya'daki Türklerin
ÇAĞATAY TÜRKÇESİ:Karahanlı (Hakaniye) ve
Harezm-Altınorda Türkçelerinin devamıdır. XIII. ve XV. yüzyıllarda gelişme
gösteren ve Timurlular döneminde İslam medeniyetinin tesiri altında zengin bir
edebiyat meydana getiren Türk yazı diline Çağatay Türkçesi (Doğu Türkçesi) adı
verilmektedir. Bu dilin en önemli ismi Ali Şir Nevaî'dir. Muhakemetü'l Lûgateyn
adlı eserinde Türkçenin Farsça kadar yetkin ve zengin bir dil olduğunu
ortaya koymuştur. Ayrıca ilk şairler tezkiresi olan Mecalisü'n Nefais de
onun eseridir. Nevaî'den sonra XVI. yy.da Babür
Şah bu dilin yetkin yazarları arasındadır. Babürname
adlı eseri edebiyatımızdaki ilk anı olma özelliğini taşır. XVII. yüzyılda
ise Ebu'l Gazi Bahadır Han'ın Şecere-i Türkî adlı eseri anılmalıdır.
XX. yüzyıla gelindiğinde Çağatayca yerini Özbekçeye bırakır
b. Batı Türkçesi: Güney-Batı Türkçesi
olarak da anılır. XII. yüzyıl sonlarıyla XIII. yüzyıl başlarından günümüze
kadar Anadolu, Kuzey Azerbaycan, Güney Azerbaycan, Irak, Suriye, Adalar, Rumeli
ve Kuzey Afrika'da kullanılan Türkçedir. Batı Türkçesinin ana kolunu Türkiye
Türkçesi oluşturmaktadır.
Türkiye Türkçesi kendi içinde üç devreye
ayrılır:
1. Eski Anadolu Türkçesi 2. Osmanlı Türkçesi 3. Bugünkü Türkiye Türkçesi
ağızlarının da yer almasıyla oluşmuştur. Bu yüzden
durulmuş ve standartlaşmış bir yazı dili değildir.
Eski
Anadolu Türkçesi ile yazılmış başlıca eserler şunlardır:
Yunus
Emre "Divan"
Sultan
Veled "Türkçe Manzumeler"
Ahmet
Fakih "Çarhname"
Şeyyad
Hamza "Yusuf ve Züleyha"
Aşık
Paşa "Garipnâme"
Şeyhi
"Harname"
Mercimek
Ahmet "Kabusname"
"Dede
Korkut Hikâyeleri"
2-Osmanlı Türkçesi: Batı Türkçesinin ikinci
devresidir. 16. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar olan zaman dilimini kapsar. Bu
dönemde Eski Anadolu Türkçesinin izleri yavaş yavaş silinmiştir. Azeri Türkçesi
bu dönemde ayrılır. Arap ve Fars dillerinin etkisi iyice artmıştır.
Osmanlı Türkçesi
ile yazılmış önemli eserlerden birkaçı:
XVI. yüzyıl
• Baki
"Divan"
• Fuzulî
"Şikayetname", "Leyla ve Mecnun"
XVII. yüzyıl
• Nefi
"Siham-ı Kaza"
• Nabi
"Hayriye", "Hayrabad"
• Katip Çelebi
"Cihannüma", " Keşfü'z Zünun"
XVIII. yüzyıl
• Nedim
"Divan"
• Şeyh Galip "
Hüsn ü Aşk"
7. Modern Türkçe
Devresi
Bu devre 20. yüzyılı ve günümüzü
kapsamaktadır. Türkiye Türkçesi,
Özbek Türkçesi, Türkmen Türkçesi ve
Kazak Türkçesi günümüzün
önemli yazı dillerini oluşturmaktadır.
Türkler tarih boyunca Kök Türk, Uygur, Arap, Kiril ve Latin alfabelerini
kullanmışlardır. Türklerin yazıya geçmeden önceki dönemle ilgili bilgilere
sözlü edebiyat ürünlerinden ulaşılır.
Bu ürünler tarih öncesi devirlerden kulaktan kulağa , dilden dile
aktarılarak yazılı edebiyat dönemine kadar ulaşmıştır.
Destanlar,efsaneler,sagular,savlar bunlara en iyi örnektir.
kaynak:derskonum.com / Hazırlayan: Mustafa ŞAHİN
TÜRKLERİN TARİH
BOYUNCA KULLANDIĞI ALFABELER:
*Tarih boyunca
birçok devlet kuran ve uygarlık haline gelen Türk devletleri yaşadığı dönemler
boyunca farklı alfabeler kullanmışlardır.
*Tarihin
ilerlemesiyle birlikte konuşulan dile uygun harfler ve yazılar değişmiş, bazı
dönemler alfabelerde alıntılar yapılmıştır.
*Türklerin tarih
boyunca kullandığı alfabeler içerisinde yalnızca ikisi Türk devletlerinin kendi
oluşturmuş oldukları alfabelerdir.
*Farklı alfabelerin
kullanılmasıyla kültürel etkileşimler yaşanmış ve değişimler meydana gelmiştir.
*Türklerin
kullandığı alfabeler arasında ilk olanı Göktürk (Kök Türk / Orhun)
alfabesidir.
*Metinleri isim
olarak Göktürk veya Orhun olarak adlandırılır.
*Türklerin ilk
milli alfabesidir.
*Sadece Türkler
tarafından kullanılmıştır.
*Bu alfabeyi
Hunlar, Göktürkler ve Türk kavimler kullanmış, eklemelerde bulunmuşlardır.
*Yabancı etkilere
uzak bir alfabedir.
*Göktürk alfabesi
38 harften meydana gelmektedir.
*Bunlardan 4’ü
ünlü, 31’i ünsüz ve 3’ü çift ünsüz sesler için kullanılır.
*Ünlüler için
kullanılan harflerin her biri ikişer ünlüyü karşılamaktadır.
*Dördü sesli olup,
sekiz sesi karşılar, geri kalan harfler sessiz harf statüsündedir.
*Büyük ve küçük
harf yoktur. *Sağdan
sola doğru yazılır ve bu şekilde okunur.
*Orhun Yazıtları
Göktürk alfabesi ile yazılmıştır. *Yenisey
Yazıtları da Göktürk alfabesi ile yazılmıştır.
*Noktalama işareti
olarak sadece “:” kullanılmıştır. *İslamiyet’ten
sonra kullanılmamıştır.
Yeni Türk harfleriyle:
Üze Tengri basmasar,
asra yir telinmeser, Türk budun, ilingin törüngin kim artatı?
Günümüz Türkçesiyle:
Türk ulusu! Üstten gök
çökmese, alttan yer delinmese (senin) ilini, töreni kim bozabilir?
2) Uygur
Alfabesi:
*Göktürklerden
sonra kurulan Uygurlar tarafından adlandırılmıştır.
*18 adet işaretten,
sembolden meydana gelmiştir.
*4 sesli harf yer
alır.
*Sağdan sola ve
harfler birbirine bitişik olacak şekilde yazılır.
*Yalnızca ”Z” harfi
ayrı yazılır.
*Uygur alfabesi
Soğd kökenlidir ve Uygurlar tarafından Türkçeye uyarlanmıştır.
*İslamiyet’ten önce
ve sonra kullanılmıştır.
*İslamiyet’ten
sonra Türkistan ve Kırım’da bulunan Türk devletleri Uygur alfabesini kullanmaya
devam etmişlerdir.
*Timur
İmparatorluğu ve ona ait diğer devletler Uygur alfabesini kullanmıştır.
*Bu alfabe ile
edebiyat, sanat, din ve hukuk alanlarında birçok eser yazılmıştır.
Yeni Türk
harfleriyle: Ata bir, ana bir
uyalar bu halk Tefavütleri yok
öte öttise…
|
Günümüz
Türkçesiyle: Bu ulus aynı ana
babadandır, bireyleri eşittir; birinin ileri geçmesi üstünlük sayılmaz.
|
3) Arap-İslam
Alfabesi:
*Türklerin
İslamiyet’i kabulünden sonra dile dini kavramlar hızla girmeye başlamıştır.
*Bu dini
kavramların telaffuzu ve doğru yazılışı hususunda ayrılıkları önlemek için Arap
alfabesine geçilmiştir.
*Arap Alfabesi 28
harften oluşmaktadır.
*Türkçe’nin ses
özelliklerini tam karşılamadığı için dilimize uygun eklemeler yapılarak 31/36
harfle kullanılmıştır.
*Arap alfabesinde
bulunmayan ç, p, j gibi sesleri karşılayan harfler eklenmiştir.
*Sağdan sola yazılır.
*Ünlü sesler
kelimelerde gerekmedikçe gösterilmemiştir.
*Ünsüz harflerin
özelliklerine göre ünlü sesler telaffuz edilmektedir.
*Kur’an-ı Kerim ve
bazı gramer kitapları hareke kullanılarak yazılmıştır.
*Arap alfabesinde
küçük-büyük harf kullanımı ve noktalama kuralları yoktur.
*Arap alfabesinin
kullanımı Karahanlı döneminden, 1 Kasım 1928’e kadar sürmüştür.
*Osmanlı döneminde
Arapça, Farsça ve Türkçe’nin karışımından oluşan Osmanlıca ile birlikte bir
bütün oluşturmuştur.
*1928 yılında
yapılan harf inkılabı ile kullanımı sona ermiştir.
*Bu alfabe ile
Türk-İslam tarihinde önemli eserler verilmiştir.
*Arap alfabesinin
bizdeki ilk önemli ürünleri: Kutadgu Bilig, Divanü lügati’t-Türk ve
Atabetü’l-Hakayık’tır.
*Bunlardan Kutadgu
Bilig ile Atabetü’l-Hakayık Uygur alfabesiyle de yazılmıştır.
4) Kiril
Alfabesi:
*Yunan alfabesinden
geliştirilen bu Rus alfabesi, zorla kabul ettirilmiş bir alfabedir.
*Ruslar, sınırları
içindeki Türklerin birlik olmasını engellemek amacıyla, “tek alfabe” yasağı
koyarak farklı semboller ve şekillerle dolu alfabeler hazırlamıştır.
*Türkler arasında
20 çeşit Kiril alfabesi kullanılmıştır.
*Kiril Alfabesi
Türklerin kullandığı alfabeler arasında en çok sesli harf barındıran alfabedir.
*38 harften oluşan
alfabenin 11’i sesli harftir.
*Halen bugün bazı Türk
toplulukları Kiril alfabesini kullanmaktadır.
5) Latin
Alfabesi:
*Türklerin
kullandığı alfabeler arasında en çok bilineni Latin alfabesidir.
*Arap alfabesinin
Türkçenin yapısına uymaması Latin alfabesine geçişin önemli nedenlerindendir.
*1925 yılında ilk
olarak Azeri Türkleri tarafında kullanılmıştır.
*Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra 1928 yılında ülkemizde kullanılmaya başlanmıştır.
*1 Kasım 1928
tarihinde Türk Harf devrimi yapılmış; Arap alfabesinden Latin alfabesine
geçilmiştir.
*Bu alfabede toplam
29 harf bulunmaktadır.
*8’i sesli harf;
geri kalanlar ise sessiz harflerdir.
*Latin alfabesinde
bulunmayan, Türk dilinin yapısına uygun “ç, ş, ğ, ö, ü”, harfleri eklenmiştir.
*Latin alfabe
sisteminden bulunan “q x, w” harfleri Türkçe dil yapısına uymadığı için
kaldırılmıştır.
*Latin alfabesinde
bulunan “I-i” harfinin yanında “ı” ve “İ” şekilleri de kullanılmaya
başlanmıştır.
Kaynaklar:
derskonum.com
onedebiyat.net
ÖĞÜN yayınları 10.Sınıf Edebiyat
Kitabı
Tüm derslerin ders
notları-kitap cevapları için www.derskonum.com
HAZIRLAYAN: Mustafa ŞAHİN
konu ile ilgili test için tıkla
|
konu ile ilgili test için tıkla
|
Teşekkür ederim
YanıtlaSilMerhaba. Türk dili ve edebiyatı öğretmeniyim. Öğrencilerime bu sayfadan notlar dağıtıyorum. Elinize emeğinize sağlık. Gerçekten büyük bir özveri, büyük bir paylaşım. Tekrar teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim.
YanıtlaSilYorum Gönder