Oğuz Kağan Destanı dilimiz, edebiyatımız ve tarihimiz açısından nasıl bir önem taşımaktadır?
Türk kültür tarihinin en önemli eserlerinden biri Oğuz Kağan destanıdır. W. Bang ve G.R. Rahmeti tarafından 1936 yılında Uygurca aslından günümüz Türkçesine çevrilen bu eser, eksik olmasına rağmen çok değerli bilgiler içerir. Destan Türk dini hayatına, göçebe hayat tarzına, hâkimiyet anlayışına ve dünyayı algılama biçimine dair önemli ipuçları barındırmaktadır. Bizim kanaatimizce destan sadece belli bir dönemi kapsamamakta içerisinde farklı dönemlere ait bir takım unsurlar barındırmaktadır.
Oğuz Kağan’ın tarihi kimliği ve kişiliği tam olarak tespit edilememekle birlikte Uygurca metinde bahsedilen Oğuz Kağan’ın Hun döneminden daha eski dönemlere dair kuvvetli izler taşıdığı kanaatini taşımaktayız. Destanda Güneş, Ay, Yıldıza vurgu yapılması ve hâkimiyet hakkının bu üç büyük oğula ve onların neslinden gelenlere verilmesi, bizce hem dini hem kozmik manalar taşımaktadır. Destan nispeten geç bir tarihte yazılmış olmasına rağmen Bozkır coğrafyasında yaşamış Türklerin dini sistemleri içerisinde bu astral unsurların çok erken dönemlerden itibaren var olduğunu bilmekteyiz. Özellikle Wolfram Eberhard ve Muhadere Nabi Özerdim’in, Çin kültürünün teşekkülünde önemli pay sahibi olan Chou hanedanı (M.ö 1050-1247) hakkında kıymetli çalışmaları ve bu hanedanın içerisinde bulunan kuvvetli Türk unsuru varlığı bu düşüncemizi destekleyen bir diğer unsurdur. Çünkü bu araştırmalar Chou döneminde Güneş, Ay ve Yıldızlarla temsil edilen astral unsurların, dini hayat içerisinde ve Gök Tanrı inancı içerisinde varlığını ortaya koymaktadır. Gerek, XIV. Yüzyılda yaşamış Reşideddin ve gerekse XVII. Yüzyılda yaşamış Ebu-l Gazi Bahadır Han’ın naklinde bahsettikleri Oğuz Han’ın Büyük Hun Devleti Hakanı Mete’nin hayatını yansıttığına dair kuvvetli emareler bulunmaktadır. Bu nakillerde görülen baba, oğul çatışması, 24 lü teşkilat gibi unsurlar Hun Hakanı Mete’nin hayatında gördüğümüz ve sağlam kaynaklarla ispat ettiğimiz hususlardır. Fakat Uygurca Destanda baba oğul çatışması ve 24 lü teşkilat bulunmamaktadır. Yine Reşideddin ve Ebu-l Gazi Bahadır Han’ın nakillerinde İslam’a vurgu yapılırken Uygurca destan İslam dâhil, Budizm, Maniheizm gibi Türk topluluklarının etkisinde kaldıkları hiçbir dine gönderme yapmamaktadır. Uygurca Destan sıklıkla Gök Tanrı inancına ve bu inançla bağlantılı diğer unsurlara gönderme yapmaktadır. Bu farklılık Uygurca destanla Reşideddin naklinin birbirinden farklı kaynaklardan beslendiğini ve Uygurca destanın daha eski dönemlere işaret ettiği düşüncemizi destekler gözükmektedir.
Oğuz Kağan’ın tarihi kişiliği hakkında ki bir diğer merak konusu büyük Türk Hakanı Alp Er Tunga ile var olan ya da var olması mümkün görünen ilişkisidir. İlk olarak Fars kaynaklarında geçen döneminde ülkeler zapt etmiş olan Alp Er Tunga’nın hâkimiyet hakkı konusunda tıpkı Oğuz töresi gibi geçerli olması, Oğuz Kağan töresi yanında zikredilmesi ya da ona alternatif olarak görülmesi durumu özellikle kendisi de Oğuz boylarından olan Selçuklular için geçerli olmuştur.
Oğuz Kağan ve Alp Er Tunga’nın geçmiş bir tarihte birleştirmek konusunda en olası dönem İskit (Saka) dönemi olarak gözükmektedir. Tarihte İskitler olarak bilinen ve Türklükleri konusunda kuvvetli deliller bulunan bu topluluk çeşitli kollara ayrılarak yaklaşık M.ö 8.yüzyılda bozkırların doğusundan batıya doğru hareket etmişlerdir. Karadenizin kuzeyindeki bozkırlarda hüküm süren bu topluluğun bir kolu da bir dönem Anadolu da güneyinde hüküm sürmüştür. Bizce Oğuz Kağan ve Alp Er Tunga arasındaki münasebet de bu döneme tekabül etmektedir
ÖZET
Türk kültür tarihi bakımından Oğuz Kağan Destanı önemli bir yere sahiptir. Zira Oğuz Kağan, cihan hâkimiyeti fikrinin ortaya konulması ve bunun gerçekleştirilmesi noktasında bir takım kurallar ve gereklilikler ortaya koymuştur. Oğuz Kağan’ın tarihi kişiliği ve kimliği noktasında temel iki görüş bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Büyük Hun Hakanı Mete olduğuna dair görüştür. İkincisi destanda anlatılan fetih hareketlerinden yola çıkarak, daha eski bir döneme yani İskitler dönemine ait olduğu düşüncesidir. Kanaatimizce Uygurca Oğuz Kağan destanı, içerisinde bir takım tarihi katmanlar barındırmaktadır ve başlangıç dönemi olarak Hun döneminden daha eski bir tarihi dönemi işaret eder. Bu dönem büyük Türk fatihi Alp Er Tunga’nın, İranlıların tabiriyle Afrasyab’ın yaşadığı dönemlere tekabül etmektedir. Bu nedenle Türk düşünce hayatında ve Türk devlet geleneğinde Oğuz Kağan ile Alp Er Tunga arasında bir ilişki kurulabilmiştir.
KAYNAK :
TÜRK KÜLTÜR TARİHİ BAKIMINDAN OĞUZ KAĞAN DESTANI VE ÖNEMİ
Dr. İbrahim ONAY
Türk kültür tarihinin en önemli eserlerinden biri Oğuz Kağan destanıdır. W. Bang ve G.R. Rahmeti tarafından 1936 yılında Uygurca aslından günümüz Türkçesine çevrilen bu eser, eksik olmasına rağmen çok değerli bilgiler içerir. Destan Türk dini hayatına, göçebe hayat tarzına, hâkimiyet anlayışına ve dünyayı algılama biçimine dair önemli ipuçları barındırmaktadır. Bizim kanaatimizce destan sadece belli bir dönemi kapsamamakta içerisinde farklı dönemlere ait bir takım unsurlar barındırmaktadır.
Oğuz Kağan’ın tarihi kimliği ve kişiliği tam olarak tespit edilememekle birlikte Uygurca metinde bahsedilen Oğuz Kağan’ın Hun döneminden daha eski dönemlere dair kuvvetli izler taşıdığı kanaatini taşımaktayız. Destanda Güneş, Ay, Yıldıza vurgu yapılması ve hâkimiyet hakkının bu üç büyük oğula ve onların neslinden gelenlere verilmesi, bizce hem dini hem kozmik manalar taşımaktadır. Destan nispeten geç bir tarihte yazılmış olmasına rağmen Bozkır coğrafyasında yaşamış Türklerin dini sistemleri içerisinde bu astral unsurların çok erken dönemlerden itibaren var olduğunu bilmekteyiz. Özellikle Wolfram Eberhard ve Muhadere Nabi Özerdim’in, Çin kültürünün teşekkülünde önemli pay sahibi olan Chou hanedanı (M.ö 1050-1247) hakkında kıymetli çalışmaları ve bu hanedanın içerisinde bulunan kuvvetli Türk unsuru varlığı bu düşüncemizi destekleyen bir diğer unsurdur. Çünkü bu araştırmalar Chou döneminde Güneş, Ay ve Yıldızlarla temsil edilen astral unsurların, dini hayat içerisinde ve Gök Tanrı inancı içerisinde varlığını ortaya koymaktadır. Gerek, XIV. Yüzyılda yaşamış Reşideddin ve gerekse XVII. Yüzyılda yaşamış Ebu-l Gazi Bahadır Han’ın naklinde bahsettikleri Oğuz Han’ın Büyük Hun Devleti Hakanı Mete’nin hayatını yansıttığına dair kuvvetli emareler bulunmaktadır. Bu nakillerde görülen baba, oğul çatışması, 24 lü teşkilat gibi unsurlar Hun Hakanı Mete’nin hayatında gördüğümüz ve sağlam kaynaklarla ispat ettiğimiz hususlardır. Fakat Uygurca Destanda baba oğul çatışması ve 24 lü teşkilat bulunmamaktadır. Yine Reşideddin ve Ebu-l Gazi Bahadır Han’ın nakillerinde İslam’a vurgu yapılırken Uygurca destan İslam dâhil, Budizm, Maniheizm gibi Türk topluluklarının etkisinde kaldıkları hiçbir dine gönderme yapmamaktadır. Uygurca Destan sıklıkla Gök Tanrı inancına ve bu inançla bağlantılı diğer unsurlara gönderme yapmaktadır. Bu farklılık Uygurca destanla Reşideddin naklinin birbirinden farklı kaynaklardan beslendiğini ve Uygurca destanın daha eski dönemlere işaret ettiği düşüncemizi destekler gözükmektedir.
Oğuz Kağan’ın tarihi kişiliği hakkında ki bir diğer merak konusu büyük Türk Hakanı Alp Er Tunga ile var olan ya da var olması mümkün görünen ilişkisidir. İlk olarak Fars kaynaklarında geçen döneminde ülkeler zapt etmiş olan Alp Er Tunga’nın hâkimiyet hakkı konusunda tıpkı Oğuz töresi gibi geçerli olması, Oğuz Kağan töresi yanında zikredilmesi ya da ona alternatif olarak görülmesi durumu özellikle kendisi de Oğuz boylarından olan Selçuklular için geçerli olmuştur.
Oğuz Kağan ve Alp Er Tunga’nın geçmiş bir tarihte birleştirmek konusunda en olası dönem İskit (Saka) dönemi olarak gözükmektedir. Tarihte İskitler olarak bilinen ve Türklükleri konusunda kuvvetli deliller bulunan bu topluluk çeşitli kollara ayrılarak yaklaşık M.ö 8.yüzyılda bozkırların doğusundan batıya doğru hareket etmişlerdir. Karadenizin kuzeyindeki bozkırlarda hüküm süren bu topluluğun bir kolu da bir dönem Anadolu da güneyinde hüküm sürmüştür. Bizce Oğuz Kağan ve Alp Er Tunga arasındaki münasebet de bu döneme tekabül etmektedir
ÖZET
Türk kültür tarihi bakımından Oğuz Kağan Destanı önemli bir yere sahiptir. Zira Oğuz Kağan, cihan hâkimiyeti fikrinin ortaya konulması ve bunun gerçekleştirilmesi noktasında bir takım kurallar ve gereklilikler ortaya koymuştur. Oğuz Kağan’ın tarihi kişiliği ve kimliği noktasında temel iki görüş bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Büyük Hun Hakanı Mete olduğuna dair görüştür. İkincisi destanda anlatılan fetih hareketlerinden yola çıkarak, daha eski bir döneme yani İskitler dönemine ait olduğu düşüncesidir. Kanaatimizce Uygurca Oğuz Kağan destanı, içerisinde bir takım tarihi katmanlar barındırmaktadır ve başlangıç dönemi olarak Hun döneminden daha eski bir tarihi dönemi işaret eder. Bu dönem büyük Türk fatihi Alp Er Tunga’nın, İranlıların tabiriyle Afrasyab’ın yaşadığı dönemlere tekabül etmektedir. Bu nedenle Türk düşünce hayatında ve Türk devlet geleneğinde Oğuz Kağan ile Alp Er Tunga arasında bir ilişki kurulabilmiştir.
KAYNAK :
TÜRK KÜLTÜR TARİHİ BAKIMINDAN OĞUZ KAĞAN DESTANI VE ÖNEMİ
Dr. İbrahim ONAY
Yorum Gönder