İSTANBUL'UN FETHİ İLE İLGİLİ KOMPOZİSYON,İSTANBUL'UN FETHİ İLE İLGİLİ YAZI,İSTANBUL'UN FETHİ İLE İLGİLİ DENEME,İSTANBUL'UN FETHİ, ÖZGÜN YAZILAR,
Damla Seven
AŞKIN
FETHİ
Altı asırdan fazla hüküm süren bir
devlet... Güçlü padişahları, cesur şehzadeleri, şanlı askerleriyle üç kıtaya
hakim olmuş bir hakikat. Tarihimizdeki altın işlemeli yapraklardan birisidir
Aşkın Fethi. Orta Çağı karanlığa batıran muhteşem fetih, Yeni Çağı açan bir
inkilaptı adeta. İşte bu kadar ışıltılıydı zafer.
Çocukluğunun
arzusu olan en büyük halaini gerçekleştirmeyi başaran, gerçek bir komutan,
devlet adamı ve asker olduğunu gösterdi Mehmet. Sultan Mehmet... Van’dan kopup
gelen Selçuklu’nun asil soyunun evladı Mehmet... Osman Bey’in torunuydu O,
vefat ettiğinde sadece bir at, bir çift çizme, devletin namusu olan sancak,
Sırat Köprüsü kadar ince bir kılıç ve bir mızrak bırakan şanlı Osmalının ilk
hükümdürı olan Osman Bey’in. Atası Orhan Bey gibi teşkilatçı, Sulatn Murat gibi
cesaretli ve Yıldırım Beyazıt gibi savaşçıydı. Çelebi Mehmet’in umudu, Murat
Gazi’nin biricik oğlu Mehmet’in İstanbul’u fethetmesi kaçınılmazdı.Birbirine
sevdalı olan iki yakayı birleştirmeyi kafasına koyöuş, Allah’ın Resulünün
müjdesine mazhar olmayı düstur edinmiştir.Sünnet yolunda Peygamberinin
müjdesine yürüyerek “alınmaz”ı alıp “Fatih” olacaktı.Daha önce Ataları
tarafından dört kez kuşatılan şehir Sultan Mehmet’in de hayallerini süslüyordu.
Eski ihtişamlı günlerinden uzak olan şehir Osmanlıların iradesine geçerek yeni
bir hayata başlayacağı günü bekliyordu. İstanbul... Uğrunda kaç sevdalının can
verdiği şehir... Üzerinde yüzlerce medeniyet kurulan şehir...Kaç anı
sığdırdın güzel tarihine; kaç camiiyle,
kiliseyle, hanla, hamamla, köşkle, yalıyla... süsledin kendini. Bir ordu
gelecek ve İstanbul’u alacaktır.” Devlet olarak sadece bir isimden ibaret olan
Bizans mahvolup tarihin tozlu sayfalarındaki yerini alacaktır.
Son
dönemlerinde devlet olarak sadece bir isimden ibaret olan Bizans mahvolup
tarihin tozlu sayfalarındaki yerini alacaktır. Karalara ve denizlere diz
çöktüren Fatih; bahar güneşi, ısıtmaya başladığında fetihiçin tüm hazırlıkları
bitirmiş,askeri birlikleride alarak 1453 Nisan’da İstanbul surlarının önüne
gelmiştir. Kılıçlarıyla, oklarıyla, toplarıyla, sanki kıyamet kopmuş gibi
mahşer kalabalığıyla hazır olan orduya bakıp; zamanın karanlığında şimşek gibi
parlayan kılıcıyla şanlı cengi başlattı.
Birçok
kez tutsak olan İstanbul, bunun diğerlerinden farklı olacağını anlıyorurdu. Bu
uğurda kaçıncı savaştı İstanbul? Kaç orduyu bitirdin? Daha kaç kişinin canını
alacaksın İstanbul?
Nisanın
sonlarına doğru yardım gemilerini almamak için direnen İstanbul’un cezasını,
Haliç’i zincire vurarak ödetti Bizans. Ne oldu sana Haliç? Elin ayağın
bağlanmış, akıntın bize karşı düşmüştü. “Zafer çözüm üretenlerindir.” İmkansız
yoktu Mehmet’e çünkü Türktü O. Mehmet denizleri yakıp kavuran Rum ateşini dahi
söndürmeyi göze almıştı.”Her insan ufku kadar vardır” Bizans Haliç’e zincir
vuracak kadar inatçıysa, Mehmet’te gemileri karadan yürütecek kadar ufku
genişti. Bizans kendi surlarının arasında iyice sıkışmışken Osmalının, Sultan
Mehmet’in tüm arzusu İstanbul’un fethinin gerçekleşmesiydi. Bu kuşatma bir çok
sevince gebeydi. Ya alacak, ya ölecekti. Ölmedi, aldı. Kütükleri yağlatıp yol
yaptı ve gemileri önce karadan süzdürdü, sonra denizde yüzdürdü ve Bizans’ı
İstanbul’dan yürüttü. Ne oldu sana İstanbul? Alamadın mı peygamber dualı
Mehmet’i? Ulubatlı bayrağı dikince, ezanlar mı yüklseldi kiliselerinizden? Yoksa İstanbul’a hoşgörü ve adalet mi egemen
oldu?
Titre
ve kendine gel güneş. Kalk ve ısıt etrafı. İstanbul’umun üzerine gönder en
güzel ışıklarını. Açılın, dağılın buradan kara bulutlar. Ve sen yeryüzü
mutluluk dışında akıtma artık gözyaşlarını… Yer razı, gök razı. Şu dağlar, şu
deniz razı İstanbul’un kurtuluşuna. Ardında kahraman bir ordu ve önlerinde
Fatih Sultan olan Mehmet yıkılmaz denen surların tuz buz olduğu İstanbul’a
giriyordu. Bizanslı Hristiyanlar bile mutluydu bun duruma. Bizans’ın külahını
görmeyi bırakıp; Osmanlı sarığı görmeyi tercih ediyorlardı. İstanbul artık
huzurve adaletin hüküm sürdüğü bir Osmanlı başkentiydi. İstanbul artık
Konstantinapolis değil; İslambol’du. İki yakanın aşkıydı. Fatih’in göz
bebeğiydi İstanbul. Yirmi bir yaşında yağız bir delikanlıolan Mehmet’in Fatih
olma, İslamın ve Türklüğün sancaktarı olma aşkıydı.
Aşkın
Fethi dillere destan olacak, asırlarca anlatılacak büyük bir mücadelenin ve
yüce hedefler uğruna verilen ulu canların öyküsüdür. "Fatih" müjdelere mazhar olan bir peygamber sevdalısı, büyük
komutan, aklın yüce timsali...
Yorum Gönder